Kayıtlı Müşteriyim
Daha önce kayıt oldum.
Hesap Oluştur
Eğer daha önce kayıt olduysanız, lütfen oturum açma sayfasına gidiniz.
Hesabınız Oluşturuldu!
Tebrikler! Hesabınız başarılı bir şekilde oluşturuldu!
E-Posta adresinize hesabınız ile igili bir mesaj gönderilmiştir. Eğer hesabınız ile ilgili herhangi bir sorunuz varsa, lütfen bizimle iletişime geçiniz.
Oturum Kapatıldı
Oturumunuz güvenli bir şekilde kapatıldı. Artık bilgisayarı güvenli bir şekilde terk edebilirsiniz.
Alışveriş sepetiniz kaydedildi, bir dahaki oturumunuz da kaldığınız yerden devam edebilirsiniz.
Bir önceki
hayatınızda nerede yaşadınız?
Peru…
Valla sizi bilmem ama ben böyle inanıyorum.
Ufacıktım, çocuktum. Dönemin
Google’u Meydan Larou sse. Cilt
9 Sayfa 171. Her satırı aklımda. Hastasıyım Machu Picchu’nun. Dalardım Titicaca
gölü üzerinde sazdan yapılmış adalarda gezinmenin hayaline.
Peru Tanıtım Ofisinin inceleme
gezisi teklifi gelince tereddütsüz kabul ettim. Üstelik yanımda Türkiye’nin en
iyi yazarlarından Yazgülü
Aldoğan (Posta Gazetesi) ve Gila Benmayor‘da (Hürriyet Gazetesi) var. Bu
üçlü Paris üzerinden 13 saatlik bir yolculukla Başkent Lima’ya ulaşıyoruz.
Aylardan Ağustos ancak Peru’da mevsimlerden kış. Saat farkı 8.
Gece-Gündüz’e, Yaz-Kış’a karışıyor. Bir de 4800 metrelere tırmanacağımız
düşünülürse bedenimin uğrayacağı dumuru düşünüyorum. Başkent 10 milyon
nüfuslu Lima, Çöl’ün üzerine kurulmuş yeni sayılabilecek bir şehir. Peru
medeniyetleri savunma amaçlı olarak hep dağlara kurmuşlar şehirlerini.
İspanyollar ülkeyi ele geçirince deniz kenarına indirmiş Başkenti. Amaç
denizden ulaşımı kolay hale getirip el koydukları Maden ve ganimetleri
İspanya’ya taşımak. Şehre iner inmez otel yolunda aracımız sahilde bir heykelin
önünde duruyor. Neden durduk diye bakarken Atatürk’ü karşımızda görüyoruz.
Duygulanıyoruz. Peru’luların Atatürk’e sevgisini anlatıyor rehberimiz.
Kısa bir saygı duruşu ve fotoğraf çekiminden sonra otelimize varıyoruz.
Peru tarihi eski elbet. Ancak
kayıtlı ve kalıntıları bilinen en eski medeniyet, M.Ö. 800 ile M.Ö. 300
yıllarına kadar var olmuş olan Chavín
de Huántar. Daha sonra Andis’ler, yani And dağlarında yaşayan yerli halk
tüm ülkeye hakim oluyor. Dilleri Aymara. Andislerin ardından Orta Asya’dan gelip,
Bering boğazından geçerek buralara kadar inan Inca’lar bölgeye egemen olmuşlar.
Onların dilleri de Quechua.
Türkçe gibi Ural Altay dil yapısına sahip. Halen de halkın büyük bir
bölümü Quechua dili
konuşuyor. Buraya her hakim olan ırk bir önceki ırka soykırım uygulamış. Peki
son soykırımcılar kimler? İspanyollar. Kıta’ya 1526’da gelmişler ama bölgeye
gelişleri 1532. Gelenlerin çoğu Endülüs kökenli, yani İberia yarım adasında 775
sene Arap kültürü altında yaşamış olan İspanyollar. Onlar da
Hıristiyan-Katolikler ve İspanyolca konuşuyorlar ama örf, adet, gelenek,
görenek ve mimarisi ile Arap kültürü etkisi altındalar. İspanyollar
burada Hibrit-Barok tarzı
yerli figürlerle karışık bir mimari uyguluyorlar. Kolonyal mimari ise burada
bir üst perde mimari sayılıyor. Pru hatta bütün Güney Amerika’da İspanyollar
zorla, kanunlarla birkaç senede yöre halkının dinlerini, dillerini, mimarilerini
değiştirmişler. Yerel mimariyle bezenmiş, devasa kiliseler, katedraller inşa
edip halkı kandırmak için koyu renkli İSA heykelleri bile yapmışlar. Şaman olan
Maya ve İnkalar, katolik hıristiyanlar olmuşlar.
Kabul etmeyenleri işkenceden,
kılıçtan geçirmişler. Bu konuda en çarpıcı örnek Jamaika; İspanyollara
isyan eden gerçek Jamaika’lılardan bu güne bir tek canlı bile kalmadığını,
istisnasız çoluk, çocuk, genç, yaşlı ve bebek %100’ünün kılıçtan geçirildiğini,
yerlerine Afrika’dan köleler getirildiğini belirtelim.
Peru’da Nüfus 32 milyon.
Coğrafyanın insanları kısa boylu, tıknaz. Bunu yaşadıkları 4000 metrelerdeki
oksijen yetersizliğine bağlıyorlar. Eğer “melez” değiller ise bölge insanının
asla saçları beyazlamıyor, dökülmüyor. Erkeklerin hemen hiç birinde sakal,
bıyık yok. Çıkmıyor. Dişler ise 70 yaşında bile sapasağlam ve bembeyaz. İlk
bakışta yerel kıyafetli kadın ve erkeklerin şapkaları dikkati çekiyor. Bu
kültür İspanyolların bölgeyi terk etmesi ile başlamış. Peru yerlisi, örneğini
gördükleri Batılı kadının kıyafetlerine özenerek şapka takmaya başlamış. Her
birinin bir anlamı var. Şapkalara bakarak takanların hem hangi bölgenin insanı
olduğunu, hem evli mi bekar mı olduğunu anlıyorlar. Bu arada Türk olduğumuzu
duyan Peru’lular bize izledikleri dizilerin sonunu soruyor. Yine bu diziler
sayesinde bizim Araplardan farklı kültüre, farklı dil ve alfabeye sahip
olduğumuzu öğrenmişler. Bu bile yetiyor bana.
Ekonomi; Turizm, Madencilik,
Balıkçılık ve Tarım ile dönüyor. Et yemekleri bizim ağız tadımıza uygun,
Balıklar okyanus balığı olduğu için bizim ağız tadımıza uygun olmayabiliyor. En
iyi içkileri ise Pisco Sour.
Limonlu Rom gibi bir şey. İçimi çok hoş.
Peru’ya özgü birkaç ilgimi
çeken nokta; Mesela ekmek yemiyorlar. Çünkü toprak ve dağlar buğday ekimine
uygun değil. Ancak burada Patates ve Mısır ekmeğin yerini tutuyor. 8 çeşit
Mısır denedim. Siyahından mavisine kadar.
Peru’da hemen tüm evler
sıvasız, boyasız, çatıları tamamlanmamış durumda. Çünkü halk vergi ödememek
için yaptıkları evleri bitirmiyor.
Peru yerlilerinde öpüşmek
koklaşmak yok. Bunun yerine birbirlerine Coca yaprağı veriyorlar. Erkekler örgü
örüyor.
Machu Picchu;
Bu gezideki en can alıcı ören
yeri Machu Pichu. Ulaşım için Lüks, yemekli trenimize biniyoruz. Muhteşem
manzara eşliğinde 2 saate yakın yol alıyoruz. Rehberimiz tarafından bize
yapılan uyarılar şöyle; 400’ün üzerinde merdiven çıkacağız, lütfen ağır çekim
filmlerdeki gibi hareket edin. Coca yaprağı çiğneyin, yükseklik hapınız varsa
kullanın, bol Mate Çayı için, yanınızdan suyu eksik etmeyin ve sineklere dikkat
edin. Ya kapanın ya fısfıslı sinek kovucu sürün. Gerçekten sinekler öyle böyle
değil. Her bir ısırığı kanatıyor. Zaten gezginseniz Peru’ya veya Egzotik
ülkelere giderken Seyahat Sağlığı Merkezlerine uğrayıp gezgin aşılarını yaptırmakta
fayda var ancak yine de bu sineklere çare yok.
Machu Pichu kuruluşu Fatih
Sultan Mehmet in İstanbul’u fethettiği senelere tekabül eder. O dönem
başkent Cusco. Machu
Pichu, Kralın yazlık sarayı olarak inşaa edilmiş. Ancak o dönemde burada at
yok, eşek yok, top yok, tüfek yok, tekerlek bile yok. Bu kadar taşı dağın bu
yakasına nasıl taşımışlar hayret ediyoruz.
Keyif adamı bu krallar. Mesela,
okyanus buradan 450 km uzaklıkta ama kralın canı taze balık istedi diye koşa
koşa bayrak yarışı gibi balığı elden ele geçirerek Pasifik okyanusundan taze
balık getirtirlermiş.
Bu arada bizler için üzücü
Peru’lular için muhteşem bir bilgi; Machi Pichu’yu her sene 2 milyonun üzerinde
turist ziyaret ediyor. Hem de en az 3-4000 euro ödeyerek. Oysa Kapadokya hem
daha eski tarihe, hem doğal güzelliğe, hem de Hıristiyanlar için çok büyük
öneme sahip. Üstelik fiyatlar 1000 Euro’nun altında. Ancak ziyaretçi sayısı
500.000’i geçmiyor.
Titicaca
Gölü;
Dünyanın en yüksek gölü. Denizden 3.810m yükseklikte. Bayağı da büyük. 194 km uzunluk
ve 65 km genişlik. Eski uygarlıklardan Aymara dilinde Titi “büyük
kedi-puma”, Kak ise
“kaya” Quechua dilinde ise kurşun rengi kaya. Bolivyalılar Titicaca gölünün
yarısı bizim diye iddia ediyorlarmış. Bakmışlar ısrar ediyorlar tamam
demişler Titi bizim Caca sizin. Bir de bu espriye
tabela bile yapmışlar.
Göldeki saz topakları (Tatora)
zamanla birleşerek yüzen adacıklar haline gelmiş. Düşmanlarından kaçan bazı
medeniyetler bu yüzen adacıklarda köyler yapıp yaşamışlar. Düşman geliyor.
Hooop çek kürekleri. Komşuyu sevmedin. Hadi öteye.
Biraz turistik de olsa, halen
ada üzerinde yaşam var. Turistik eşya ve erkeklerin ördüğü şapka,
eldiven, kazak satarak geçiniyorlar. Gölün birde köpeklerden büyük 6 kişiyi
doyuran kurbağaları ve uçamayan ama suyun üzerinde koşan Titicaca dalgıcı
isimli minik kanatlı kuşları meşhur.
Saz evlerde yaşamalarının bir
başka nedeni ise; Aymara dili konuşan Andis’ler Inkalardan kaçmak için önce
sazdan sallar yapmışlar. Ancak bir salda en fazla 3-4 kişi yaşayabiliyormuş.
Aile büyük olunca saz ev yapalım demişler. Şöyle ki; önce sazların köklerini
alıyorlar. Tatora denilen kökler hep yüzüyor. Blok blok kesip ortasına
sapladıkları 3’er metrelik çubukları iplerle birleştiriyorlar. Üstüne bir kaç
sıra daha saz ve en üste evlerini yapıyorlar. Sonra istedikleri yere evlerini
yüzdürüyorlar
Peru geleneklerinde “Ön
Evlilik” var Titikaka ve Andis lerde 2-10 sene arası beraber yaşadıktan ve
çocuk olduktan sonra evleniyorlar
Peru’da sokak köpekleri cins.
Hepsi İspanyolların getirip geri dönerken sokağa terk ettikleri cins köpekler.
Peru’ya ait bir tek “kel” tüysüz bir köpek var, o kadar.
PERU:
Kuzeyde Ekvador ve Kolombiya, doğuda Brezilya, güneydoğuda Bolivya, güneyde
Şili ve batıda Büyük Okyanus. Başkent; Lima. Resmi dil; İspanyolca, Quechua, Aymara,
Devlet: Anayasal cumhuriyet. Bağımsızlık: İspanya’dan 28 Temmuz 1821. Yüzölçümü
1.285.220 km² Nüfüs: 31.968.000 Para birimi: Nuevo Sol. Nüfusun yüzde 45’i
kızılderili kökenli. Bunlar ağırlıklı olarak Quechua (%40) ve Aymará (%5)
konuşan halklara aittir. %40 melez olan halkın, %15 kadarı Avrupa kökenli.
İkibuçuk milyon Perulu başta ABD, Avrupa ve Japonya olmak üzere yurtdışında
yaşar. Peru bin yıllar boyunca Pre-İnka kültürüne sahip olan bir ülkedir. İlk
göç eden yerleşimciler, M.Ö. 20.000 ile 10.000 yıllarına kadar bugünkü Peru’nun
olduğu bölgeye gelmişlerdir. M.Ö. 4000 yıllarında tarla kurmaya ve hayvan
yetiştirmeye başlarlar. Titicaca Gölü çevresinde M.Ö. 1. yüzyıldan itbaren M.S.
1000 yılına kadar Tiahuanaco kültürü
oluşur. Sahilde, And nehirlerinin sulak alanlarında M.S. ilk binyılda
Lambayeque Bölgesi civarında Mochica gibi
farklı kültürler oluşur. İnka Krallığı’ndan önce, gelişmiş şehir kültürü olan
Chimú’nun başkenti Chanchan’dı. İnka Krallığı 1200 civarında oluşur ve 1532’ye
kadar bugünkü Kolombiya, Ekvador, Peru, Bolivya, Arjantin ve Şili’nin büyük
kısmına genişler. Peru’nun yüksek platosunda bulunan Cusco şehri İnka
Krallığı’nın başkentidir.
İspanyollar 1532’den itibaren
bu ülkeyi fethederler ve İspanya Krallığı adına Peru Valiliği’ni kurarlarlar ki
bu valilik, zirvesine ulaştığında bugünkü Panama’dan, kıtanın en güney
noktasına kadar ulaşmıştır. 1821’de ülke José de San Martín ve Simón Bolívar tarafından kurtarılır ve
bağımsızlığını kazanır. Bununla birlikte isyanlar ve iç savaşlar modern bir devletin
gelişmesine engel olurlar. Peru 1980’den beri Başkanlık Cumhuriyeti olarak
tanımlanmasına rağmen demokratikleşme süreci şu ana kadar çok az sağlam bir
yapıya oturur. Bu yüzden uluslararası insan hakları yardım kuruluşları, 2000
yılındaki seçim kampanyasında hatırı sayılır ölçüde düzensizlikler tespit
etmiştir. Ülke başta altın ve bakır olmak üzere zengin yeraltı kaynaklarına
sahiptir. Bu madenler uluslararası şirketler tarafından işlenerek ihraç edilir.
İlaveten balıkçılık ve tarım önemli bir rol oynar. Şeker kamışının yanında çok
miktarda kahve ihraç edilir.Peru’da kayıt dışı ekonomi göze çarpar. illegal
ekonominin en önemli öğesi koka ağacıdır. Bu bitkinin yaprakları başta yerli
halka zevk ve tamamlayıcı besin olarak hizmet eder. Zira bu bitkinin çiğnenmesi
açlık, yorgunluk, soğuk ve yükseklik hastalığı duygularını bastırır. Peru,
dünya çapında koka hasatında %30 pay alır (2005) ve % 54 paya sahip
Kolombiya’nın arkasında, %16’lık payı olan Bolivya’nın önünde, 2. sırada yer
alır. Dünyada Koka ekiminin yaklaşık %85’i illegal üretimde kullanılır.