Kayıtlı Müşteriyim
Daha önce kayıt oldum.
Hesap Oluştur
Eğer daha önce kayıt olduysanız, lütfen oturum açma sayfasına gidiniz.
Hesabınız Oluşturuldu!
Tebrikler! Hesabınız başarılı bir şekilde oluşturuldu!
E-Posta adresinize hesabınız ile igili bir mesaj gönderilmiştir. Eğer hesabınız ile ilgili herhangi bir sorunuz varsa, lütfen bizimle iletişime geçiniz.
Oturum Kapatıldı
Oturumunuz güvenli bir şekilde kapatıldı. Artık bilgisayarı güvenli bir şekilde terk edebilirsiniz.
Alışveriş sepetiniz kaydedildi, bir dahaki oturumunuz da kaldığınız yerden devam edebilirsiniz.
Turizmin başladığı ilk yıllarda
Turistlerin tek amacı, merak edip gittiği bölgenin tarihi ve turistik yerlerini
görmekti. Turist ve Turizmden elde edilen tatlı, bacasız, az zahmetli bol
gelir, turizmcileri sürdürülebilir turizm yapabilmek adına çeşitliliğe
yöneltti. Tarihi, Turistik değerlerin ve Deniz-Kum-Güneş üçgeninin ötesinde
alternatif Turizm kaynakları yaratmaya başladılar. Doğa Turizmi, Kış Turizmi,
Yelken, Golf, Futbol, Kaplıca, Alışveriş, Sağlık Turizmi derken insanlığın
vazgeçilmezi yeme-içme yani Gurme turları da yapılmaya başladı.
Dünyada Uzakdoğu mutfağına
yönelik Gurme Turları ön plana çıkarken Avrupa’da, özellikle Fransa’daBordeaux ve İtalya’da Emilio Romano bu pastadan büyük dilimi
kapan bölgeler oldu. Türkiye’de ise başta Gaziantep’in kaymağını yediği ciddi
bir Gurme Turizmi potansiyeli var. İşte bu detayı gören, yeme-içme konusunda
iddialı şehirlerimiz tanıtım atağına geçtiler. İlk atak Hatay Büyükşehir Belediye Başkanı Dr.Lütfü Savaş‘tan
geldi. Türsab’la temasa geçen Dr.Lütfü Savaş, Türsab ve Hürriyet gazetesi
işbirliği ile Hatay’a 2 günlük bir tanıtım gezisi düzenledi. Bu gezide amaç
Hatay’ın doğal ve tarihi güzelliklerinin yanı sıra birleşik kültürlerin
zenginleştirdiği yemek kültürünü de tanıtmak. Bu konuda çok da başarılı
olduğunu söyleyebiliriz. Nitekim, her birimiz 2 günde aldığımız 2’şer kilo
fazlalıklarımızla geri döndük.
Hani derler ya, “Yediğin içtiğin senin olsun, sen gördüklerini anlat”. Biz
tersini yapalım. Gördüklerimize de değinelim ama yediklerimizi anlatmadan
olmaz.
Bir turizmci ve rehber olarak
20 defa gittiğim bu şehre ilk defa Turist olarak gitmenin heyecanıyla yerel
rehberimi can kulağı ile dinledim. Taşınmış olan Mozaik müzesini gezerken yine
çok heyecanlandım. Ama en büyük heyecanı Hatay’ı dünyanın 2. büyük Mozaik
şehrinden “en büyük”şehrine
taşıyacak olan kazı alanında yaşadım. 850m2 yekpare Mozaik’i slayt
gösterisinden ama yerinde görünce titredim. Müze açılana kadar kazının üzerini
tekrar toprakla kapatmışlar. Çünkü en iyi koruma yöntemi onu toprağın altında
saklamaktır. Bugün, bu kazı alanının üzerine bir otel kuruluyor. Ben de
şaşırdım. Ancak otel sahibinin anlattığı kadarı ile yapı tamamen çelik
konstrüksiyon olacak ve asla Mozaiklere zarar vermeyecek !
Diğer gördüklerimizden
bahsedersek; Dünyanın
ilk ışıklandırılmış caddesi HEROD yani Kurtuluş caddesinin
üzerinden geçerken hüzünlendim. Çünkü bu yer altında ki cadde 2,5 km uzunlukta,
etrafı antik hamamlar, Agora, evler, dükkanlar ve mozaiklerle bezenmiş bir
cadde. Dünyanın en büyük açık hava müzesi olmaya aday bu şehir büyük doğal
felaketlerin ardından üzerine yapılan çarpık özensiz dükkanlar ve dükkanların
görünmesine bile engel olan tabela kirliliği ile bezenmiş. Sanırım 1000 yıl
sonra yapılacak olan kazılarda Arkeologlar oldukça şaşıracaklardır. Peki ne
yapmalı diye bana sorsalar tek kelime ile şunu derdim; Taşıyın merkez şehri bir
başka yere. Başlayın dünyanın en büyük açık hava müzesini ortaya çıkarmaya.
Merak etmeyin. Dünya, bu kültürel mirasa sponsor olacaktır.
Hatay gezimizde, Anadolu’nun
ilk camii olan ve Roma dönemine ait bir pagan tapınağının üzerine inşa
edilmiş Habib-i Neccar Camisi’ni
gezdik. Beni en çok şaşırtan Cami’nin içinde Habib-i Neccar’ın dışında
İsa’nın havarilerinden Yunus
ve Yahya’nın da (Yuhanna) türbelerinin bulunması oldu.
Daha sonra ziyaret
ettiğimiz Türk Katolik Kilisesi ve
Hristiyanlığın en eski kiliselerinden biri olarak kabul edilen Saint Pierre Kilisesi‘ni
(Mağara Kilise) ziyaret ettik. Ardından, 2500 yıllık Yahudi kültürüne sahip bu
şehrin tek Havra’sını ziyaret ettiğimizde şehirde sadece 8 yaşlı yahudi ailenin
kaldığını öğrendik. Havra’ya resmi yani Hahambaşı’nın yolladığı bir görevli
yok. Cemaate emekli esnaf Haron
Cemal tek başına yardımcı olmaya çalışıyor. Soruyoruz; Ne olacak
Allah geçinden versin sizlere bir şey olursa bu topraklardaki 2500 yıllık
kültür yok mu olacak? İki eliyle gözlerini kapatarak “Bunu düşünmek bile
istemiyorum” diyor.
Şehri gezerken bazı eski
evlerin pencerelerinde bulunan, bir tarafı evin içinde diğer tarafı sokakta
bulunan taş oluklar gördüm. Rehberimiz anlattı. Bunlar sadaka taşlarıymış. Ev
sahibi sadakasını buraya koyar, ihtiyaç sahibi de yüz yüze gelmeden buradan
ihtiyacı kadar olan parayı alırmış. Zerafete bakar mısınız?
Gelelim esas konumuza; Bize bu
gezimizde 2 günde 600 çeşit Hatay yemeği sundular. Biz de onları hiç kırmadık
ve literatürümüze oturan tabir ile “aksırıncaya-tıksırıncaya kadar” yedik. Ne
yedik içtik size vereceğim resim linklerinde göreceksiniz. Ancak belirtmeliyim
ki yemek kültürlerinde güneydoğu ve doğuya özgü hemen hiçbir benzerlik yok. Bir
kere etleri, kebapları tamamen yağsız et ve kıymadan yapıyorlar. Yemeklerde
daha çok Arap kültürü hakim. Hatay, birçok medeniyetin, kültürün hatta
imparatorlukların beşiği olarak elbette sadece Arap değil, Batı, Ermeni, Süryani,
Yahudi gibi farklı kültürlerin yemek kültürlerini de özdeşleştirmiş. Bunun
dışında yine Hatay’a özgü bir “Kasap-Fırın-Restoran” kültürü
de var. Şöyle ki. Her mahallenin iyi bir kasabından aldığınız fırınlanmaya
uygun et veya kıymayı yine mahallenin fırınında pişirttiriyor ve yine
mahallenin restoranında yanında meze ve yeşilliklerle afiyetle yiyorsunuz.
Hatta şehirde 3’ü bir arada dükkanlar bile var. Yani aynı çatı altında Kasap,
Fırın ve Restoran. Kahveleri; ne Arap kültüründeki Mırra ne de Türk kahvesi.
Bizim fincanlarda yapılıyor, daha acı, daha taneli ama köpüksüz.
Sevdiğim yemekler ve isimlerine
gelince; Makbule, Mualla, Toyga Çorbası, Kabak Borani, Lebbeç, Sireysil, Kuş
Kömbesi, Zahter, Şıhıl Mahşi, Tepsi Kebabı, Sakızmurcu Salatası, Keşşir Pilavı,
Kıbbil Nane, Sakal Kaldıran tatlısı,
Kısaca Dostlar; Hatay sadece
doğası, kültürü, müzesi ile değil, yemekleri için bile gidilesi, görülesi bir
dünya şehri.